
2500 yıllık antik bir kent düşünün içinde hala insanların yaşadığı, işte öyle bir yer Hiva…
Özbekistan-Kazakistan gezimizin ikinci durağı zamanın mola verdiği kent Hiva’ydı. Özbekistan’ın Harezm bölgesinde yer alan Hiva’ya gitmek için önce Taşkent’e 750km uzaklıktaki Urgenç’e uçtuk. 1,5 saat süren yolculuğumuzun ardından Urgenç’ten araçla 45 dakikalık bir yolculukla Hiva’ya vardık. Yolculuk süresince rehberlerimizden Yulduz Amongaldiyeva, kendisi de Hivalı olduğundan bize bölge hakkında detaylı bilgiler verdi.
– Hiva, Harezm bölgesinde bulunuyor ve şehirde yaşayanlar Harzemşahların torunları olarak biliniyor. Bizim açımızdan Orta Asya’daki en anlaşılır Türkçe burada konuşuluyor. Zira burada kullanılan Türkçe Oğuz lehçesi; hatta anlatılana göre bizim Konya Türkçesine benzemekteymiş. Bu nedenle bölge halkının cana yakın ve Türkiye’den gelen Türkleri de sevdikleri bize söylendi. Bu bilgiyi Hiva’yı gezerken bizzat teyit ettik. Dil bariyerini aşmış olmak bizi bölge halkıyla bir hayli kaynaştırdı diyebilirim.
Benim açımdan bir diğer önemli bilgi, bölgenin kahramanlarıydı.
– M.Ö 6.yüzyılda yaşamış Saka veya literatürde İskitler olarak da geçen hükümdarlığın Türk kraliçesi Tomris Hatun da Harezm bölgesindenmiş. Kendisi ilk Türk kadın hükümdar olarak bilinmesi münasebetiyle bendenizin de özel ilgi alanına giriyor. Alp Er Tunga’nın torunu olarak tarihe not düşürülen Tomris Hatun, çocukluğundan beri at kullanmasını çok iyi bilen, kılıç ve okçulukta usta olan bir kadın. En önemlisi de kadın savaşçılarıyla birlikte, zamanın süper gücü olan Persleri bozguna uğratarak, onlara kök söktürmüş savaşçı bir hükümdar.
– Bölgenin bir başka kahramanı da, Çin’i altı ayda alan Cengiz’e şehri Hiva’yı ve ülkesini altı yıl boyunca teslim etmemiş olan Celâleddin Harzemşah. Rivayete göre Cengiz bile kendisiyle ilgili “O, benim oğlum olmalıydı” demiş. Celaleddin, direnişiyle Şark edebiyatında bir hayli ünlenmiş; hatta Namık Kemal de onun kahramanlığını anlatan “Mukaddime- i Celal” adlı bir tiyatro oyununu kaleme almış.
– Hiva sadece savaşçı kahramanlarıyla değil, bilim dünyası için yetiştirdiği alimleriyle de tanınıyor. En ünlülerinden bir “Cebirin kurucusu” ve “Algoritmanın babası olarak” ün yapmış El-Harezmi. Uzun adı adı, Ebû Ca’fer Muhammed bin Mûsâ el-Hârizmî olan alim, sıfır (0) rakamını ve x’i matematikte kullanan ilk kişi olarak bilinmekte.
Doğu Masalı Hiva’nın Kapılarında…
Kent hakkında temel bilgilerimizi aldıktan sonra, kıvrımlı surlarıyla adeta saklı bir cennet bizi karşılıyor.
İç ve dış şehir olarak iki kısma ayrılan Hiva’nın kale içi (İçhan Kale); bir han sarayı, üç kervansaray ve 25 medreseyi barındırıyor. İçhan Kale ayrıca sanat tarihi açısından eşsiz minarelere ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan muhteşem ahşap işçiliğiyle Cuma Camii’ne de ev sahipliği yapıyor.
Artık bu masal şehrin sokaklarında kaybolma ve güzelliklerini keşfetme zamanı…
Hiva’nın Mücevheri: Kalta Minor
Hiva hanlarından Muhammed Emir Han’ın yaptırdığı dev medresede gezimiz başlıyor. Zamanında 130 odalı medresede 260 öğrenci ders görüyormuş. Tabii medresenin en heyecan verici, en dikkat çeken yapısı avluda turkuaz bir mücevher gibi duran “Kalta Minor”. Yarıda kalan minare anlamına gelen Kalta Minor, 15 metre çapında, 29 metre yüksekliğinde. “Mayolika” denilen renkli tuğlalarla etrafı süslenmiş ve bir anlamda Hiva’nın sembolü.
Surların ardında, şehrin dar tozlu sokaklarında kaybolurken karşılaştığımız her detay geçmişin fısıltılarını bugüne taşıyor; ipek şallar, kaftanlar, “tarak” dedikleri bir aletle üzerine desen basılan ve pişmesi için tandırın duvarına yapıştırılan Hiva ekmekleri ve elbette Harezm bölgesinin olmazsa olmazı kabilinden yaz kış giyilen ve statü sembolü kabul edilen kalpaklar…
Kalpaklar: Başta Taşınan Kimlik
Hiva sokaklarında yürürken, yerel pazarlarda ya da dükkânlarda dikkat çeken bir unsur kalpaklar. Sadece bir başlık değil, aynı zamanda bir kimlik ifadesi olan bu geleneksel başlıklar, Harezm bölgesinde farklı yaş gruplarına ve statülere göre şekilleniyor.
Kalpaklar genel olarak koyun yününden yapılıyor ve yazın serin, kışın sıcak tutuyor. Ancak asıl anlamı, taşıyıcısının sosyal konumunu ve hatta ait olduğu bölgeyi yansıtması. Örneğin, genç erkeklerin giydiği kalpaklar daha sade ve yuvarlak hatlıyken, yaşlıların ya da toplumsal itibarı olan kişilerin kalpakları daha yüksek yapılı ve gösterişli oluyor. Harezm’de kalpak taşımak, hem bir saygı hem de geleneksel aidiyetin sembolü.
Bazı anlatımlara göre, bir kalpak yere düşürülürse üzerine basmak hakarettir. Hatta geçmişte birinin kalpağını alıp yere atmak, ciddi bir hakaret sayılırmış. Hiva sokaklarında rastladığınız bu kalpaklar, sadece turistik bir eşya değil; Harezm halkının tarih boyunca taşıdığı kültürel bir mirasın parçası.
Hiva sokaklarında gezinmeye devam ediyoruz. Her köşeden tarih fışkırıyor. Şehrin öne çıkan yapılarından bazıları bu şehri sadece görmekle kalmayıp, hissetmeniz gerektiğini bize hatırlatıyor.
Cuma Camii: Ahşabın Diliyle Yazılmış Bir Dua
Hiva’nın kalbindeki en etkileyici yapılardan biri olan Cuma Camii, mimari açıdan tam anlamıyla bir başyapıt. 10. yüzyılda temelleri atılan ve 18. yüzyılda bugünkü haline kavuşan cami, klasik cami mimarisinden ayrışan tarzıyla dikkat çekiyor. Diğer camilerde gördüğümüz kubbeler ya da yüksek minareler yerine, burada sizi içine çeken bir orman gibi duran 213 ahşap sütun karşılıyor.
Bu sütunlar sadece taşıyıcı elemanlar değil, aynı zamanda ince oyma işçilikleriyle birer sanat eseri. Her biri farklı dönemde, farklı ustalarca oyulmuş. En eskileri 10. yüzyıla kadar uzanan bu sütunlar, Orta Asya ahşap sanatının en güzel örneklerini barındırıyor. Gün ışığının gölgelerle dans ettiği bu sütunlar arasında dolaşırken, zamanın sessizliğini dinlemek mümkün.
Cuma Camii’nin bu sade ama çarpıcı mimarisi, İslam dünyasında çok ender rastlanan bir yapı tipini temsil ediyor. Avlusuz, düz damlı caminin iç mekânı, sanki orman içindeki bir tapınağı andırıyor. Bu özellikleriyle, sadece İslam mimarisi değil, dünya mimarlık tarihi açısından da çok özel bir yere sahip.
Köhne Ark: Hükümdarların İzinde
İçhan Kale’nin batı ucunda yer alan Köhne Ark, Hiva hanlarının sarayı olarak kullanılmış. Bu yapı, sadece bir ikametgâh değil; aynı zamanda bir yönetim merkezi, mahkeme salonu, cami ve gözlem kulesini barındıran kompleks bir yapı. Girişteki mozaik süslemeler ve hanın tahta çıktığı özel bölme (taht salonu), burada hüküm süren hanların gücünü ve ihtişamını gözler önüne seriyor.
İslam Hoca Minaresi: Göğe Yazılan Bir Hatıra
Hiva’nın siluetini süsleyen en yüksek yapı olan İslam Hoca Minaresi, 57 metreye ulaşan boyuyla şehrin her köşesinden görülebiliyor. 1910’da tamamlanan bu minare, klasik Orta Asya mimarisinin zarafetini yansıtan turkuaz ve lacivert çinileriyle göz kamaştırıyor. Minarenin hemen yanında yer alan medreseyle birlikte, Hiva’daki dinî eğitimin son dönemlerine dair önemli ipuçları sunuyor.
Tarihin Sessiz Tanığı: Harem Dairesi
Hiva Hanlığı’nın merkezi olan Kaşgar Kapısı yakınındaki Taş Avlu Sarayı içinde yer alan Harem Kompleksi, 19. yüzyılda Han Allakuli tarafından inşa ettirilmiş. “Taş Avlu” yani “Taş Ev” olarak anılan bu saray, dönemin saray mimarisinin zarafetini ve gücünü bir araya getiriyor. Saray 163 odadan oluşuyor ve bu odaların en merak uyandıranı hiç şüphesiz harem bölümü.
Gezginler için Harem Kompleksi, yalnızca mimari bir yapı değil; aynı zamanda geçmişin gündelik yaşamını, kadınların dünyasını ve hanların özel hayatını yakından hissettiren bir mekân. Harem bölümünde, hanın eşleri, çocukları ve cariyeleri yaşamış. Bu yapı, hanların sadece bir yönetici değil, aynı zamanda saray hayatının merkezindeki figürler olduğunu da ortaya koyuyor.
Kompleksin duvarlarını süsleyen geleneksel mavi-beyaz çiniler, geometrik desenler ve zarif oymalar, ziyaretçiyi yalnızca göz alıcı bir sanatla değil, aynı zamanda güçlü bir kültürel mirasla buluşturuyor. Her oda, kadınların günlük yaşamından kesitler sunan detaylarla bezeli.
Bir Şehrin Kalbinde Zamanla Sohbet
Hiva, sadece bir şehir değil; adeta yaşayan bir zaman kapsülü. Sokaklarında dolaşırken bir hanın hükmünü, bir mimarın rüyasını, bir savaşçının izini ve bir âlimin düşüncesini hissediyorsunuz. Cuma Camii’nin ahşap sütunları arasında yankılanan sessizlikte, belki de El-Harezmi’nin problem çözümlerini ya da Tomris Hatun’un savaş planlarını düşleyebilirsiniz.
Hiva, zamanın durduğu değil; zamanla sohbet edilebilen nadir şehirlerden biri.
Orta Asya’nın bu mistik durağında, geçmişin yankısı hâlâ duyuluyor…
Peki, bundan sonraki durağımız neresi?
Ona ulaşmak için önümüzde uzayan büyük bir çöl var: Kızılkum Çölü…
Özlem Coşkun – KADINCA.TV – 10.05.2025 – 22:00
İlk yorum yapan olun