DÜNYANIN 8. HARİKASINA MİSTİK BİR YOLCULUK

bdr

Bir haftalık Güneydoğu Anadolu gezisine çıkmadan önce, en çok araştırdığım, hakkında en çok bilgi sahibi olmak istediğim yerdi Nemrut Dağı Milli Parkı. Anne memleketimin Mardin olmasından dolayı, Güneydoğu Anadolu bölgesine çok sayıda ziyaret gerçekleştirmiş ve bölge hakkında bilgi birikimi edinmiş olmama rağmen, Nemrut Dağı’nı ziyaret etmek bugüne kadar kısmet olmamıştı. İşte tam da bu nedenle, gezi programında Nemrut Dağı’nı görünce çok heyecanlanmış, sayfalar dolusu bilgiyi ezberlemek istemiştim. Edindiğim bilgilerin tümünü burada paylaşmak mümkün olmasa da, Nemrut’un etkileyici yönlerini aktarıyor olacağım.

NE YAPIN EDİN, ÖLMEDEN ÖNCE YAPILACAKLAR LİSTESİNE EKLEYİN

2150 metre yükseklikteki zirvesinde Doğu ve Batı Medeniyetlerini bütünleştiren ve 1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilen Nemrut Dağı’ndaki kral ve tanrı heykellerini görebilmek, ölmeden önce yapılacaklar listemde ilk sıralardaydı. Üzerinde barındırdığı dev heykellerin ve anıt mezarın yanı sıra, dünyanın en muhteşem gün doğumu ve gün batımının seyredilebildiği yer olmasıyla da dikkatimi hep çekmişti bu gizemli dağ.

Ve zirveye çıkış günü geldi çattı. Yazlık kıyafetlerimiz ile başladığımız zirveye çıkış yolculuğumuz, yükseklik arttıkça yerini kalın polar ve montlara bıraktı. Nemrut’a çıkarken aklınızda bulunması gereken püf noktalarını yazının sonunda bulabilirsiniz.  Önce minibüsler ile 5 dakikalık kısa bir transfer yolculuğu, ardından 20 dakikalık tırmanış başlıyor. Zirveye çıkarken batı terası tarafındaki yolu kullandık. Çıkış yolunda çok da dik olmayan, geniş merdivenler bulunuyor. 20 dakikalık tırmanışın sonunda zirvedeydik.

Zirveye çıktığımızda muazzam bir kalabalık ile karşılaşmış olsak da, 2 bin yaşındaki heykeller ile dünyanın en güzel gün batımlarından birini izlemek eşsiz bir deneyimdi. Nemrut Dağı zirvesine çıkıldığında, Doğu ve Batı teraslarında Antiochos ile tanrı ve tanrıça heykellerinin yanı sıra, aslan ve kartal heykellerinin de bulunduğu görülür. Güneşin doğuşunun izlendiği Doğu Terası kutsal merkez olduğu için en önemli heykel ve mimari kalıntılar buradadır. Yaklaşık 10 metrelik tahtlarda sıra halinde oturmuş kral ve tanrı heykellerinin yüzü güneşe doğru bakar.

Heykeller, Kommagene Krallığı’nın gökyüzü hakimiyetini temsil eden koruyucu kartal ve yeryüzü hakimiyetini temsil eden koruyucu aslan, Kral 1. Antiochos (Theos), Fortuna (Theichye-Kommagene-Tanrıça) Zeus (Oromasdes), Apollo (Mithras-Helios-Hermes), Herakles (Ares-Artagnes) olarak dizilmiştir. Buradaki yazıtlarda Antiochos’un anne tarafından Büyük İskender’den, baba tarafından da Darieos’dan (Pers) geldiği yazılıdır. Böylece Antiochos, atalarından gelen etnik farklılığı birleştirmiş, bu nedenle de tanrı heykellerinin yüzünü doğuya ve batıya çevirmiştir. Ayrıca tanrı heykellerinin isimleri Grekçe ve Pers dilinde yazılmıştır. Kutsal kabul edilen teraslarda yer alan heykellerin bir sıra halinde olduğu görülmektedir. Buradaki tanrılar, hem Doğu, hem de Batı tanrılarını temsil ediyor ve bu sebeple iki ayrı isimle anılıyorlardı. Yüzleri doğuya ve batıya çevrili Pers ve Yunan tanrıları ayrıca Kral Antiochos’un bu iki kültürü birleştirme amacını simgeliyordu.

Nemrut: Sözlükteki anlamıyla can yakıcı, yüzü gülmez, acımaz, sert tutumlu. Efsaneye göre, Hazreti İbrahim’i ateşe attıran Babil Hükümdarı Nemrut’tan adını alan ve Adıyaman il sınırındaki Kahta İlçesi’nde bulunan efsanevi dağda yer alan görkemli tanrı ve kral anıtları dağın Doğu, Batı ve Kuzey teraslarına yayılarak Kommagene Krallığı’nın gizemi hakkında ipuçları veriyor.

KOMMAGENE KRALLIĞI’NIN GİZEMİ

Yunanca “Genler Topluluğu” anlamına gelen Kommagene, ismiyle bağdaşırcasına, Grek ve Pers uygarlıklarının inanç, kültür ve geleneklerinin bütünleştiği güçlü bir krallıktır. Toros Dağlarındaki çeşitli yolların birleştiği noktada bulunan antik Kommagene Krallığı, Suriye’nin Kuzeyi, Hatay, Pınarbaşı, Kuzey Toroslar ve doğuda Fırat Nehri’nin çevrelediği verimli topraklarda yer almıştır. Tarıma ve hayvancılığa elverişli ve ekonomik önemi yüksek sedir ağacı ormanlarını barındıran Kommagene topraklarının, ilk çağlardan beri yerleşim alanı olarak kullanıldığı, civardaki mağara ve arkeolojik buluntulardan anlaşılmaktadır.

Antik dünyanın küçük ancak güçlü ülkesi Kommagene, baba tarafı Pers krallarından “Krallar Kralı olarak anılan Darius ile anne tarafı Makedonya Hükümdarı Büyük İskender ile akraba olan bir prensin oğlu Mithradates Kallinikos tarafından, M.Ö. 1. yüzyılda bağımsız bir krallık olarak kurulmuştur. Farklı topluluklardan meydana gelen ve ayrı inanç ve kültürlere sahip Kommageneliler arasındaki birliği sağlamak konusunda büyük başarı sağlayan Mithradates Kallinikos, tanrılarla olan bağını kuvvetlendireceği ve böylece ulusunu barış içerisinde yaşatacağı inancıyla ülkesinin çeşitli yerlerinde tapınaklar yaptırmıştır.

Kommagene Krallığı, Mithradates’in oğlu I. Antiochos döneminde en parlak devrini yaşamış ve önem kazanmıştır.  I. Antiochos’un kireç taşı bloklarından yaptırdığı, iyi korunmuş, 8-10 metre yüksekliğinde, yaklaşık 9 ton ağırlığındaki Nemrut dağı heykelleri, iki bin yılı aşkın ömürleri ve gizemli duruşları ile ziyaretçilerini etkilemeye devam ediyor.

İKİ BİN YIL SÜREN YALNIZLIK

Krallığın tarihten silinmesiyle iki bin yıl boyunca yalnızlığa terk edilen heykellerin keşfedilme süreci ise heyecan verici olmuş:

Nemrut Dağı’ndaki bu kutsal kült merkezinin antik dönem kaynaklarında adı geçmemekle birlikte, 1881 yılındaki keşfine kadar, (Anadolu’ya özgü bir krallık olan Kommagene Krallığı) araştırmacıların pek de ilgisini çekmez. Buradan ilk olarak, Alman demiryolu mühendisi Karl Sester bahseder. Berlin’deki Prusya Bilimler Akademisi’ne, İzmir’deki Alman konsolosundan bir mektup gelir. Bu mektupta Sester, Anadolu’nun doğusundaki bir dağın tepesinde, bazı heykellerden bahsetmektedir. Sester’e göre, heykeller Asurlular dönemine aittir. Daha önceki araştırmalarda hiç yapılmamış olan bu tespit, akademinin ilgisini çeker.  Akademi, saygın ve başarılı üyesi, arkeolog Otto Puchstein’ı Sester’le buluşması ve daha detaylı bir araştırma yapması için gönderir. İki kişilik bu ekip, Fırat Nehri boyunca keşfe çıkar. 30 Nisan 1882 günü Adıyaman’a, yola çıkışlarının ikinci ayında da zirveye ulaşırlar.

Puchstein ve Sester, doğu, batı ve kuzey teraslarına yayılmış anıtsal heykellerin civarında araştırma yaparlar. En önemli heykel ve mimari kalıntılar, kutsal merkez olan Doğu Terası’ndadır. Kireçtaşı bloklarından yapılmış, 8-10 m yüksekliğindeki heykellerin Asurlular’a ait olmadığı kesinleşir. Varlığı bilinmekle beraber kral mezarı henüz keşfedilememiştir. Heykellerin üzerindeki yazılar tam okunamamaktadır ancak batı terasında da aynı yazıt ve heykeller vardır. Puchstein, bu iki teras sayesinde eski yazıtları deşifre eden bir ipucuna ulaşır. Yazıt, hem Perslerin hem de Makedonyalıların varisi olduğunu iddia eden ve tarihte az bilinen Kommagene Krallığı’nın üyesi, “Muzaffer Büyük Kral Antiochos” tarafından imzalanmıştır. Puchstein’ın, 1882’de deşifre ettiği bu edebi kitabe, Helenistik dünyanın en önemli keşiflerinden biri kabul edilir ve I. Antiochos’un Nemrut Dağı’nda yaptırdığı bu kutsal alanın tarihini ve niteliğini ayrıntılı olarak anlatır.

1881’de alana ilk geldiğinde, tümülüs üzerinden kayan çakılların altında kaldığı için Puchstein’in ortaya çıkaramadığı steller ve Aslanlı Horoskop, 1882 yılında Osman Hamdi Bey tarafından yapılan kazı sırasında ortaya çıkarılmış ve bugüne dek bilinen en erken Grek horoskopu olarak tanımlanmıştır. Aslanın gövdesinde ve çevresinde toplam 19 yıldız, boynunda ise bir hilal bulunur. Aslanın sırtında yer alan daha büyük boyuttaki üç yıldızın üzerinde Grekçe Mars, Merkür ve Jüpiter yazılmıştır.

Nemrut Dağı ile özdeşleşen bir başka isim de, Theresa Goell’dir. New Yorklu arkeolog, ailesinin ve dönemin önyargılarına karşı gelerek Anadolu’ya gider ve kendini Nemrut’a adar. Eski çağ sanatı ve tarihi üzerine de eğitimli olan Goell, 1939’dan itibaren Nemrut’la ilgilenmektedir ve Türkiye’nin doğusunda bir kazı çalışmasındadır. Puchstein ve Humann’ın kitabını okumuştur. 1947 Temmuz’unda ilk kez yolculuk yapmaya karar verir ve bölgeye gelir. Bölge halkı onu uyarır ama o vazgeçmez. 1953 yılında, 52 yaşında ve işitme yeteneğini yitirmekteyken Nemrut’a çıkar. Bölge halkının dışında Nemrut’a çıkan ilk kadındır. Ayrıca Amerikan Doğu Araştırma Okulu’nun sponsorluğunda, Türkiye’nin doğusunda bir kazıya liderlik eden ilk kadın arkeolog olur. Goell, ilk yıllarda daha çok kazı ve belgeleme çalışmalarına ağırlık verirken, 1954-56 arasında Antiochos’un mezarını bulmak için tümülüste kazılar yapar ancak bunlar sonuçsuz kalır. 84 yaşında, ölümüne dek Nemrut’la ilgili bazı makaleler dışında araştırmalarının yayınlanma fırsatını pek elde edemeyen Goell, 1983’te Donald H. Sanders’den kazı çalışmalarını derlemesini ister. Sanders’in 13 yıllık uğraşı sonucunda, Goell’in çalışmaları, 1996 yılında, oldukça kapsamlı olarak, iki cilt halinde, “Nemrud Dağı: The Hierothesion of Antiochus I of Commagene” adıyla basılır.

NEMRUT, UNESCO DÜNYA KÜLTÜR MİRASI LİSTESİNDE

Nemrut Dağı Tümülüsü, 1987 yılında Dünya Mirası Komitesinin I, III ve IV numaralı kriterlerini sağlayarak, tüm dünyada bir prestij unsuru olarak kabul edilen UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne 448 sayılı referans numarası ile kabul edilmiştir. Nemrut Dağı Tümülüsü’nün Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer almasını sağlayan özellikleri şunlardır:

“Mimarlık ve heykeltraşlık alanında Pers, Helenistik ve Anadolu geleneklerinin birleştirerek sergilendiği mükemmel bir örnek oluşu, kompleks tasarımı ve devasa ölçeği ile antik dünyada eşi olmayan bir proje oluşturması, o çağda eşi olmayan yüksek bir inşaat tekniği kullanılmış olması”.

Öyle görünüyor ki, Kral Antiochos Doğu ve Batı medeniyetlerini bütünleştirme felsefesini bundan tam iki bin yıl önce Nemrut Dağı’nda yaptırdığı tanrısal heykeller aracılığı ile anlatmak istemiş. Biz de 2000 yaşındaki heykeller yanı başımızda, dünyanın en iyi gün batımlarından birini bu mistik atmosferde, Kommagene Krallığı ve müthiş hikayesini düşünerek izledik. Hayatımda yaşadığım en sıra dışı, en olağanüstü deneyimdi dersem abartmış olmam. Düşünmeden de edemiyorum, bundan iki bin yıl önce 2150 metre yüksekliğindeki dağın tepesine ağırlığı 9 tonu bulan heykeller hangi yöntemle, nasıl çıkartıldı? Akıl dışı değil mi?

UNUTMAYIN!

Nemrut Dağı Milli Parkı Ziyareti öncesinde unutulmaması gerekenleri de yazımıza ekleyelim:

  • Nemrut Dağı ziyaretini yazın gerçekleştirecek olsanız dahi yanınıza mont, polar, atkı vb. kalın kıyafetleri mutlaka almalısınız. Çünkü yükseklik arttıkça soğuk ve rüzgar da artarak üşütüyor. Hele ki gün doğumunda çıkacaksanız, kıyafetleriniz çok daha kalın olmalı.
  • Yukarıda sakin bir ortamda fotoğraf çekeceğinizi düşünmeyin. Turistik bir bölge olması itibarıyla (özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında) muazzam bir kalabalık ile karşılaşıyorsunuz. Fotoğraf çekerken kalabalığı yara yara, kaliteli fotoğraf kareleri yakalamaya çalışıyorsunuz.
  • Nemrut’a ilk etap çıkışını servis araçları ile yapıyorsunuz. Servis araçlarının bulunduğu noktada yiyecek ve içecek alışverişi yapabileceğiniz bir kafeterya ve tuvaletler var (Tuvaletler inanılmaz kalabalık).
  • Servis araçlarının bıraktığı kafeterya bölgesinden sonra, yaklaşık 20 dakika yürüyerek tepeye tırmanıyorsunuz. Bu bölümde ve yukarıda tuvalet ya da kafeterya bulunmuyor.
  • Yürüme alanı (özellikle Batı terasına çıkan yol) oldukça rahat çıkılabilen geniş basamaklardan oluşuyor.

Pınar Serdaroğlu – KADINCA.eu – 16.10.2019 – 23:30

Kaynakça: 

https://muze.gov.tr/muze-detay?DistId=MRK&SectionId=ADN01

https://www.dunyadinleri.com/tr-TR/gizli-ilimler/populer-bilim/oku_kommagene-kralliginin-nemrut-dagi-na-emanet-ettigi-sirlar

https://tanitma.ktb.gov.tr/TR-22702/nemrut.html

http://www.raillife.com.tr/sirlarin-dagi-ve-buyuk-kesif-nemrut-dagi/

http://nemrut.org.tr/nemrut/#subtab44

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*