“8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” etkinlikleri kapsamında BETAK – Berlin Türk Alman Kadınlar Birliği e. V., Türk-Alman İşverenler Birliği (TDU) salonunda “Kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet ve sonrasındaki psikolojik etkiler hakkında bir sempozyum düzenledi. Sempozyumda konuya dair sunum yapan Prof. Dr. Meryam Schouler-Ocak istatistiklerle dünyada, Almanya’da ve Türkiye’de kadına şiddetin çok yönlü boyutlarını ortaya koydu.
Kadına şiddet en yakınından geliyor
Berlin Charite Hastanesi Psikiyatri Kliniği’nde göçmenler ve kadınlarla ilgili çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Schouler-Ocak’ın işaret ettiği verilere göre; Almanya’da her üç kadından biri hayatında en az bir kez cinsel yada fiziksel şiddete maruz kalıyor. Kadınların yüzde 42’si psikolojik şiddete uğrarken yüzde 24’ü de takip kurbanı olarak kayıtlara geçiyor.
2020 yılının araştırmaları, 150 bin kadının şiddete maruz kaldığını; bu çerçevede evli veya birlikte yaşayan 119 bin kadının da eşinden veya arkadaşından şiddete uğradığını gözler önüne seriyor.
Prof. Schouler-Ocak yine bu verilere dayanarak, şiddet uygulayanların ilk sırasında eski eş ve sevgililerin olduğunu, ikinci sıradaki faillerin de aile içinden geldiğini ifade etti.
“Kadına şiddete karşı mücadele topyekün olmalı”
KADINCA.eu’nun sorularını da yanıtlayan Prof. Dr. Meryam Schouler-Ocak, kadına yönelik şiddetin kültürel ve sosyal kodlamalarla derinleşmiş bir sorun olduğuna dikkat çekerek, “Her şeyden önce kadına yönelik şiddetin temelinde eşitsizliği körükleyen erkek çocuklarımızı güç odaklı yetiştirme anlayışımız var. Evvela bunun farkına varmalıyız” dedi.
Psikiyatri profesörü sözlerine şöyle devam etti: “Çocuklarda şiddet eğilimi erken dönemlerde oluşuyor. Şayet çocuklar dört yaşına kadar sağlıklı, eşitlikçi bir ortamda büyürlerse şiddeti benimsemiyorlar. Bu yüzden aile ve yuvaların verdiği eğitimde bu anlayış yer etmeli, devlet kurumlarınca da denetlenmeli ve desteklenmeli.”
“Beraberinde kadın yasalarca korunmalı, toplumun ve siyasetin içinde kadının eşit katılımı sağlanmalı. Medya tarafından bu konu detaylı ve çok yönlü işlenmeli!” diyen Prof. Schouler-Ocak konuşmasına şunları da ekledi: “Kısacası topyekün bir mücadele lazım. Yani toplumun tüm dinamiklerini içine alan bir toplum sözleşmesi!”
“İstanbul Sözleşmesi doğru bir zemindi”
İstanbul Sözleşmesi’nden de bahseden Prof. Schouler-Ocak, İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddetle mücadele ve eşitlik için geliştirilebilecek bir toplumsal anlaşmada doğru bir zemin, iyi bir başlangıç olabileceğini ifade etti.
Prof. Schouler-Ocak bu çerçevede, “İstanbul Sözleşmesi, zaten kadınlar için istediğimiz tüm talepleri içine alıyor. Sadece toplumsal onay bekliyordu. Ne yazık ki çok ihtiyaç duyulmasına rağmen Türkiye sözleşmeden ayrıldı. Halbuki hayata geçirilebilseydi, ülkede kadına yönelik şiddetin önlenmesinde mesafe alınabilirdi.” şeklinde konuştu.
BETAK Genel Başkanı Hatice Selçuk da İstanbul Sözleşmesi’nin önemine dikkat çekerek “Ülkemizde kadın olmak çok zor. Her gün 3 kadın cinayete kurban gidiyor. İstanbul Sözleşmesi iptal edildi. Bu erkeklerin cesaretini artırmıyor mu? Biz şiddete maruz kalan kadınları koruyacağız. Şiddetle mücadeleye devam edeceğiz. Biz kadınların tek isteği, eşit haklar ve barış!” dedi.
Özlem Coşkun – KADINCA.TV – 15.03.2022 – 22:00
Fotoğraflar: AYPA.TV
İlk yorum yapan olun