“ÖLÜME DEĞİL, YAŞAMA UZANAN YOL”

Deta-Med Almanya’nın kültürel ve dini duyarlılıkları esas alan ilk hasta ve yaşlı bakım servisi olarak biliniyor. Bu özel kurumun oluşumunu sağlayan sahibesi Nare Yeşilyurt da hem ilgili girişimiyle hem de gösterdiği kültürel hassasiyetle gerek Türkiye’de gerek Almanya’da pek çok ödüle layık görülmüş bir iş insanı.

Münir Bağrıaçık / DieGazete.de

Onu girişimci yanıyla ele alan çok sayıda yazıyla ya da görsel materyalle karşılaşmış olabilirsiniz. Ama biz KADINCA.eu olarak onu işletmeci yanından ziyade “bireyi” gözeten “insani” çalışma stiliyle yansıtmayı istedik. Ve yola Nare Yeşilyurt’un 2019 yılında açtığı “Hospiz İpek” adlı palyatif bakım merkezi ile çıktık.

HOSPİZ NEDİR?

Öncelikle Türkiye’ye ve Türk insanına yabancı olan “hospiz” kavramıyla başlayalım. Hospiz, iyileşmesi mümkün görülmeyen hastaların son yolculuklarında fiziksel-ruhsal tedavi ve bakım hizmetleri alabilecekleri merkezler olarak tanımlanıyor. Bu kavram, 11. yüzyıldan beri Batı’da biliniyor. İlk hospizin Haçlılar tarafından ağır yaralı, ölmek üzere olan askerler için açıldığı düşünülüyor. 14. yüzyılda ilgili oluşumların daha çok ölümcül hasta durumundaki gezginlere ve hacılara hizmet verdiği belirtiliyor. Günümüzde ise hospizler karşımıza ölüm döşeğindeki hasta ve yakınlarına çok yönlü, fiziksel, ruhsal, sosyal ve manevi hizmetler arz eden oluşumlar olarak çıkıyor.

SONSUZLUĞA KANAT AÇAN TURNALAR

Hospiz İpek”e gelince, söz konusu hospiz, Batı’da uygulanan bilindik palyatif bakımın ötesinde kişiye, onun kültürel, manevi hassasiyetlerine özel hizmet sunuyor. Berlin sınırlarının dışında Mahlow’da bulunan hospiz, sizi ormanın içindeki konumuyla karşılıyor. Yapının dış yüzeyinde yer alan turna ve tavus kuşu mozaikleri, farklı dinlerdeki mitolojik anlamlarıyla ölüm-doğum döngüsünü ve ölümden çok sonsuzluğa uzanan yolu işaret ediyor. Aynı şekilde hospizin içine adım attığınızda pastel renklerin ağırlıkta olduğu mekan, modern mobilyalar, duvarları süsleyen sanatsal çalışmalarla sizde adeta şehrin dışında bir kaç günlüğüne kafanızı dinlemek için geldiğiniz bir tatil beldesi hissi oluşturuyor. Yani burada doğrudan ölümü çağrıştıran hiçbir şey bulamıyorsunuz. Derin sessizliğin haricinde… Belki bu durum “ölüm sessizliği” kavramını hatırlatıyor ama yogayla ilişkimden olsa gerek bende meditatif bir huzur yaratıyor. Ben bunları düşünürken, hospizin sahibesi Nare Yeşilyurt bizi karşılıyor ve birlikte hospizi gezmeye başlıyoruz.

SANAT-ÖLÜM İLİŞKİSİYLE REHABİLİTE OLMAK

Yeşilyurt, öncelikle koridorlarda yer alan mozaik ve resimlere dikkat çekiyor ve sanat ölüm ilişkisine dair şunları söylüyor: “Aslında ölümde sanatsal bir taraf var. Ölüm yaşamla ilgili farkındalığı artırıyor, bizi derinleştiriyor ve bize bir incelik getiriyor. Ve sanat bunu algılamamızda en hızlı rolü oynuyor. Renkler ve motiflerle bilinçaltımızda ruhsal bir rehabilitasyon zemini oluşturuyor.”

Nare Yeşilyurt bu sözlerin ardından odaların numaralandırılmadığına, bunun yerine farklı mozaikler konulduğuna işaret ediyor. Bu odalardan birine giriyoruz. Odalarda kişisel her türlü konfor düşünülmüş, renkli, modern. Her odada bir banyo tuvalet mevcut. İstendiği takdirde hastaya refakat edebilecek yakınlar için ek yatak olanağı var ve her odanın bahçeye açılan bir terası var. Bahçeye çıktığınızda duvar kenarlarına dizilmiş, mavi kristaller sizde “su” efekti yaratıyor. Nare Yeşilyurt, hastaların genelde aileleriyle birlikte gelmeyi tercih ettiklerini belirterek, özellikle bu bahçede yaşadıkları anılarını saklı tutmak adına beraberlerinde bu mavi kristallerden götürdüklerini ifade ediyor. Bahçeyi dolaşıyoruz. Bakımlı bahçeden lavanta kokuları yükseliyor. Bu huzurlu ortamda dikkatimizi bahçenin ortasında yer alan büyükçe bir mangalın etrafındaki yuvarlak oturma alanı çekiyor. Hospizin sahibesi burada hastaların yakınlarıyla oturup ateş yaktıklarını, anılarını paylaştıklarını, sohbet ettiklerini ve zaman zaman saz ya da gitar çalarak ortak şarkılar söylediklerini aktarıyor.

Huzurlu bahçeden, başka bir huzurlu ortama geçiyoruz. Burası ortak kullanım alanı. Küçük bir mutfağı, masaları ve renkli oturma grupları var. En önemlisi de bir köşesinde yine mozaiklerle süslenmiş bir şöminenin bulunması.

Nare Yeşilyurt ile şöminenin etrafında sohbeti derinleştiriyoruz. Yeşilyurt, kansere yakalanan bir arkadaşının talebi üzerine kültüre dayalı bir hospis açmaya karar verdiğini anlatıyor: “Onun bu isteği üzerine öncelikle Müslümanlara hizmet verecek bir hospiz konsepti hazırladım. Ama destek beklediğimiz kurumlardan konseptimize olumlu yanıt alamadık. Gerekçeleri de Müslümanların böyle bir hizmete ihtiyaç duymadıkları şeklindeydi.” Bunun üzerine konseptlerini değiştirdiklerini aktaran Yeşilyurt sözlerini şöyle sürdürüyor: “Farklı kültürlere hizmet etmek istediğimizi belirten bir konsept kabul gördü. Bu sayede Hristiyanlara, Musevilere, Budistlere her türlü inanca ve tabii ki Müslümanlara da hizmet veren bir hospiz açabildik.”

Yeşilyurt ayrıca hospize ismini veren annesi İpek hanımın da hospiz açma kararında etkili olduğunu şu sözlerle dile getiriyor: “Annem 42 yaşındayken bir trafik kazasıyla aramızdan ayrıldı. Onunla vedalaşamadım. Bunu çok isterdim. Onun için başka insanlar ölüm döşeğindeki yakınlarıyla vedalaşabilsin diye, söyleyemediklerini söylesin, üzüntülerini, sevdiklerini dile getirebilsin diye bu hospiyi kurdum.”

“SON ANLAR YAŞAMA VE SEVGİYE DAİR DÜĞÜMLERİ ÇÖZÜYOR”

Yeşilyurt’a hastaların ve hasta yakınlarının ölüme geçiş deneyimlerini sorduğumda, hospizin sahibesi söz konusu kişilerin zorlu bir sürecin ardından ölümü kabul ederek geldiklerini belirterek, “Ölümden çok yaşama odaklılar. Bu kısacık anı yaşamla doldurup en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyorlar. Söyleyemediklerini söylüyor ve yaşamı başka bir gözle görebiliyorlar” diyor ve ekliyor: “İki deneyimden bahsetmek isterim. Bir hastam buraya geldiğinde yaşamının şanssızlıklarla dolu olduğundan şikayet ediyordu. Sonrasında buradan aldığı destekle, ‘ben ne şanslıyım ki böyle bir yerde son günlerimi geçiriyorum’ demeye başladı. Ardından da yaşamındaki pozitif şeyleri tespit ederek, ciddi bir farkındalık, bir doyumla aramızdan ayrıldı.”

“Bir diğer misafirimiz bir çiftti. Beyefendinin isteği üzerine hastalığı nedeniyle üşüyen eşini ısıtmak için her akşam şömineyi yaktık ve bu çift, her akşam sarmaş dolaş, içkilerinin eşliğinde sohbetler ederek son günlerini geçirdiler, en güzel şekilde vedalaştılar. Öyle ki bunun geçirdikleri ‘son güzel tatil’ olduğunu söylediler.”

Aynı şekilde hospizin halkla ilişkiler sorumlusu Aslı Kavaklar da sunulan hizmetin “ölüme geçişten ziyade hayat verme prensibine” dayandığını ifade ediyor. Bu çerçevede “Biz olayı, ölüme göndermek değil de kalan zamanı en kaliteli şekilde, ağrısız, onurlu bir şekilde yaşatmak olarak görüyoruz” diyen halkla ilişkiler sorumlusu şöyle devam ediyor: “Her ne kadar hazır geldiklerini düşünsek de yarın ölmeyecekmiş gibi önümüzdeki hafta ne yapacağız yaklaşımı içindeler. Yaşamın her anının tadını çıkarıyorlar. Ve onları istediklerini yapmış bir şekilde uğurladığımızda “başardı” diyoruz. Tabii biz de başarmış oluyoruz.”

“HASTA YAKINLARINA OMUZ OLUYORUZ”

Aslı Kavaklar, sadece ölüm döşeğindeki hastalara değil, hasta yakınlarına da destek sunduklarını söylüyor. Kavaklar, “Bu süreçte en çok yıprananlardan biri de hasta yakınları. Onlara burada oldukları süreçte uzman personelimizle destek veriyoruz. Onlarla zaman geçiriyoruz. İlgili personelimiz yas eğitimi almış kişilerden oluşuyor. Kısacası ailelere de omuz oluyoruz.”

Kavaklar ayrıca “Trauer Café” diye nitelenen, daha önce yakınlarını kaybetmiş ve hospizte kalmış kişileri bir araya getirdikleri toplantılar düzenlediklerini de aktarıyor. Böylece yakınlarını kaybedenlerin karşılıklı deneyimlerini, üzüntülerini paylaştıkları ve uzmanlardan yasla ilgili bilgi alma olanağı bulduklarını ifade ediyor.

TÜRKLERİN HOSPİZE YAKLAŞIMI NASIL?

Hospiz olanağının Türkler için yeni bir kavram olduğunu dile getiren Aslı Kavaklar, “Türk aileleri, ‘son gününe kadar yakınlarımıza, anne babamıza bakarız, onları kimseye bırakamayız’ diye düşünüyorlar. Halbuki hospizte onları bırakmalarına gerek yok. Burada kalabilirler bu imkanımız var. Son gününe kadar yakınlarına eşlik edebilirler” diye konuşuyor.

Hospizin sahibesi Nare Yeşilyurt, Berlin’de hospiz sayısının az ve kapasitenin de sınırlı olduğuna dikkat çekiyor. Bu nedenle Müslüman hastalara öncelik tanıdıklarını vurguluyor. Yeşilyurt, hospizlerin ticari amaçlı değil, gönüllülük esasıyla varlığını sürdüren kuruluşlar olduğunu kaydediyor. Sağlık sigortasının hastaların doktor ve ilaç masraflarıyla görevli hemşirelerin maaşlarının yüzde 95’ni karşıladıklarını aktaran Yeşilyurt, ödeneklerin bağışlarla karşılandığını ifade ediyor. Bu nedenle gelecek her bağışın hospizin imkanlarına katkı sağlayacağını belirten Nare Yeşilyurt herkese bağış yapma çağrısında bulunuyor. Bağış yapmak isteyen okurlarımız www.hospiz-ipek.com adresine başvurabilirler.

HOSPİZE BAŞVURMA PROSEDÜRÜ

Hospizin halkla ilişkiler uzmanı Aslı Kavaklar, hospize başvurma prosedürünü şöyle anlatıyor: “O aşamaya gelindiğinde doktor, aileleri hazırlık yapmaları konusunda zaten bilgilendiriyor. Eğer ailelerin tercihleri de hospizten yana ise, hastane ya da doktorları ‘hospize gidebilir’ diye bir rapor çıkarıyor. Bu rapor bize geliyor, eğer yerimiz varsa kabul ediyoruz. Sağlık sigortasıyla bağlantıya geçerek yazışmaları yapıyor ve akabinde hastamızı ve ailesini bünyemizde son yolculuğuna kadar ağırlıyoruz.”

Özlem Coşkun – KADINCA.eu – 24.08.2020 – 15:00
© Fotoğraflar: Münir Bağrıaçık, Hospiz İpek ve AYPA.TV

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*