EKONOMİK BAĞIMSIZLIK, ÖZGÜR DÜŞÜNCE VE FARKINDALIK

Haberin başlığını okuduğunuzda bunun bir “Dünya Kadınlar Günü” haberi olduğunu öngörmemiş olabilirsiniz, ama öyle…

Kadınlara atfettiğim bu nitelikleri bana düşündürense Türkiye’den Almanya’ya işçi olarak gelen birinci kuşak Türk kadınları.

Bu yıl “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nde SPD “LAG Migration und Vielfalt Berlin” – “Berlin Eyaleti Göç ve Çeşitlilik Çalışma Grubu” birinci kuşak Türk göçmen işçi kadınlarına ithaf ettiği bir toplantı düzenledi ve ben de toplantının sunucularından biriydim.

Pek çoğumuz gibi bendeniz de, birinci kuşağın hüzünlü öykülerini, yaşadıkları zorlukları ya da bugüne uzanan sorunlarını duyacağımı hesaplamıştım. Belki bunlar da konuşuldu ancak toplantının belkemiğinde “uzak, tanımadığı bir ülkeye gelen, burada cesurca ekonomik bağımsızlığını kazanan, özgür düşünceye aklını açarak zamanını doğru okuyup pozisyon alabilen kadınlar” vardı. Ve en güzeli hepsi bunun farkındaydı.

HDB Kadınlar Kolu Başkanı Gül Ataseven-Özen, önce ailesine ekonomik destek için Almanya’ya gelmiş, fabrikada çalışmış, zorluklara rağmen hayali olan yuva öğretmenliği eğitimi almış birinci kuşaktan bir emekçi.

Ataseven, fırsatları iyi değerlendirmiş, gelişmiş ve 80’lerde Alman devletinin sunduğu kesin dönüş teşviğini nasıl okuduğunu şöyle anlattı: “Biz devletten yerleşim hakkı beklerken, Almanya teşvik projesiyle kesin dönüş yapanlara kendi ödediği sigorta primlerinin geri ödeneceğini bildirince, bana da bir ara cazip geldi. İkileme düştüm, etraflıca araştırdım. Bu bir tuzaktı! Birden, ‘burada kazandığım haklarımı kaybetmeyeceğim’ dedim ve Alman vatandaşlığına geçtim.”

Aynı şekilde birinci kuşaktan Emine hanım, ekonomik özgürlüğün kadının kendi kararlarını kendi vermesinde etkili olduğunu belirterek, Almanya’da böyle bir imkan bulduğu için kendini şanslı hissettiğini söyledi. Bu çerçevede Türkiye’deki kadına yönelik şiddete de dikkat çeken Emine hanım, ekonomik, toplumsal ve siyasi açıdan güçlendirilen kadının aile içinde eşit haklara sahip bireylere dönüştüğünü, kendi hayatından örnekler vererek ifade etti.

Giffey: “Kadına yönelik şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi”

Toplantıya katılarak birinci kuşak Türk emekçi kadınlarını ve siyasetçileri selamlayan Federal Aile Bakanı Franziska Giffey de, kadına yönelik şiddetle mücadelenin siyasetin öncelikli meselelerinden biri olduğunu kaydederek, bu konuda uluslararası bağlayıcılığı olan İstanbul Sözleşmesi’ni Avrupa Konseyi’ndeki tüm üyelerin onaylaması ve hayata geçirmesi çağrısında bulundu. Bakan ayrıca sözleşmenin önemini vurgulamak için, Korona şartları neticesinde kadınların geleneksel rollere çekilmek istendiğini ve aile içi şiddetin artığının da altını çizdi.

Bischoff: “Bir yerlerde insan hakları ihlali varsa, ilk ihlal kadına yönelik oluyor”

Toplantıda emekçi kadınları selamlayan SPD Avrupa Parlamentosu Milletvekili Gabriele Bischoff, sadece Türkiye’de değil, Polonya, Ukrayna, Belarus’ta da kısıtlanan özgürlüklerin, ihlal edilen insan haklarının ilk mağdurlarının kadınlar olduğunu savunarak, ilgili ülkelerde askıya alınan kadın haklarına karşı AB de dahil uluslararası dayanışmanın önemine dikkat çekti.

“Kadın haklarında nihai hedefe daha yolumuz var”

Berlin, kadın hakları konusunda kararlı adımlar atan bir kent. SPD Berlin Eyalet Parlamentosu Milletvekili Ülker Radziwill, Berlin’in 2019 senesinde 8 Mart’ı tatil günü ilan eden ilk ve tek eyalet olduğunu belirtirken, kadın erkek eşitliği konusunda gerek siyasette gerek ekonomide istenen seviyeye henüz  gelinemediğini ve mücadeleye devam edeceklerini söyledi.

SPD Federal Parlamento Milletvekili Cansel Kızıltepe de, her ne kadar Meclis’te kadın erkek eşitliği için “Eşitlik Yasası”nı çıkarmış olsalar da, bunun hem kamuda hem özel sektörde eşit kariyer fırsatı ve ücretlendirme için yaygınlaştırması gerektiğini kaydetti.

İkinci kuşak, Türk-Alman toplumu arasında bir köprü kurdu

Toplantıda öne çıkan başka bir tespit de, ikinci kuşak Türklerin Almancayı bilmeyen ya da az bilen birinci kuşak ile Alman toplumu arasında köprü kurduğu şeklindeydi. İkinci kuşaktan Tülay Usta, birinci kuşak Türk ailelerinin Türkiye’ye geri dönme hedefleri nedeniyle çocuklarını Türkiye’ye gönderdiğini, bu yüzden iki arada büyüyen “bavul çocukları” kavramının ortaya çıktığını anlattı. Kendisini de bu kavram içinde ifade eden Usta, bunun zorluklarıyla birlikte onları iki toplumu ve dili bilen bir kuşağa dönüştürdüğünü ve böylece Türk ve Alman toplumunun yakınlaşabildiğini aktardı.

Toplantıda kitabından bölümler okuyan yazar Hatice Akyün de, ikinci kuşağın temsilcisi olarak, her ne kadar Türkçe’den çok Almanca konuşup yazsa da kendini Türk hissettiğini ifade etti. Akyün, kızının ise Türkçe anladığını, Türkiye’yi tanıdığını ancak kendini Alman olarak tanımladığını ekledi.

Toplantıyı düzenleyen Berlin Eyaleti Göç ve Çeşitlilik Çalışma Grubu Başkanı Bilgin Lutzke, toplantıya gösterilen yoğun ilgi nedeniyle birinci kuşak ve göç konulu toplantılara devam etmek istediklerini söyledi.

Özlem Coşkun – KADINCA.TV – 10.03.2021 – 21:00

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*